17 yaşında ailesine bağlı bir genç, herkes gibi sade bir hayata sahip.Bir gün bir rüya görür. Kendisi karanlığın ortasında iken birden etrafı aydınlatan bir ay doğar, ayın aydınlattığı yolu takip ederken yolda Hz. Ebu Bekir’in (r.a.), Hz. Ali’nin(r.a.) ve Hz. Zeyd Bin Harise’nin (r.a.) önünde ilerlediğini görür. Yaklaşık 3 gün sonra Peygamberimiz’e (s.a.v.) inanır ve iman eder.

Annesi müslüman olduğunu duyunca onu yolundan döndürmek ister, kendisine bağlılığını bildiğin için ona “Sen Muhammed’in Peygamberliğini inkar edene kadar ağzıma hiçbirşey koymayacağım, sende anne katili olarak ayıplanacaksın” diye söyler. Sa’d annesinin bu tavrı karşısında “Anne yüz tane canın olsa herbirini inkar etmem için versen ben yinede bu yoldan dönmem, artık istersen ye istersen yeme” diye karşılık verir.

Peki bir insan kuru bir inatla bunu yapabilir mi sevdiğine? Bütün bir dünyayı karşısına almak pahasına ona bunu yaptıran ne olabir? Gördüğü rüya mı? Yoksa gördüğü rüya vesilesiyle bulduğu Peygamberimiz (s.a.v.) mi? Yoksa bir Peygambere inanmakla açılan Rabbini bilmek, hissetmek ve bir olanı bulmak ufku mu?

İşte Ariflerin yüzünü dünyadan çeviren, beden gözünü kapatıp, gönül gözünü açan, o sarp yokuşa tırmanma kuvvetine sebep kamil imana ermiş olmak, sanırım bu yüzdendir. Arifler taklitle değil, hissederek yaşarlar. Çünkü bilirler Rabbinin hidayetiyle bir olanı ve artık nefsinin kölesi değil, sonsuzluğun sahibinin kuludurlar. İstidadınca yönelir O’na, o bir olana. Beşeri korkular değil Rabbi vardır ve her yerdedir. 

Sa’d her ne olursa olsun dönmez Rabbinden, Bilal-i Habeşi (r.a.) gibi taş altında da olsa birdir Rabbi, Mus’ab (r.a.) gibi terkeder bütün zenginliği, öldüğünde üstünü örtecek bir kefeni bile kalmasa da. İlim bir noktadır cahillerin çoğalttığı Hz. Ali (r.a.) için, Yunus için kendini bilmek. 

Allah’tan (c.c.) başka ilah yoktur. O’nun hükümleri ile O’nun için yaşamak kalmıştır geriye ne pahasına olursa olsun. Allah (c.c.) onlardan razı olsun.