Peygamber Efendimiz bir seferden Medîne’ye dönerken bir yerde konaklamıştı. Ashâbına dönerek:

“–Bu gece bizi kim bekleyecek?” diye sordu.

Muhâcirlerden Ammâr bin Yâsir ve Ensâr’dan Abbâd bin Bişr hemen:

“–Biz bekleriz yâ Rasûlallâh!” dediler.

Abbâd -radıyallâhu anh-, Ammâr’a:

“–Sen gecenin hangi kısmında; başında mı yoksa sonunda mı nöbet tutmak istersin?” diye sordu. Ammâr -radıyallâhu anh-:

“–Son kısmında beklemek isterim!” dedi ve yanı üzerine uzanıp uyuyuverdi. Abbâd da namaz kılmaya başladı. O sırada bir müşrik geldi. Ayakta duran bir karaltı görünce gözcü olduğunu anladı ve hemen bir ok attı. Ok, Abbâd’a isâbet etti. Abbâd oku çıkardı ve namazına devâm etti. Adam ikinci ve üçüncü kez ok atıp isâbet ettirdi. Her defâsında da Abbâd -radıyallâhu anh- ayakta sâbit durarak okları çekip çıkarıyor ve namazına devâm ediyordu. Derken rükû ve secdeye vardı. Selâm verdikten sonra arkadaşını uyandırarak:

“–Kalk! Ben yaralandım!” dedi.

Ammâr sıçrayıp kalktı. Müşrik, onları görünce kendisini fark ettiklerini anladı ve kaçtı. Ammâr, Abbâd’ın kanlar içinde olduğunu görünce:

“–Sübhânallâh! İlk ok atıldığında beni neden uyandırmadın?!” dedi. Abbâd namaza olan aşk ve şevkini, ibadetteki huşûunu gösteren şu muhteşem cevâbı verdi:

“–Bir sûre okuyordum, onu bitirmeden namazımı bozmak istemedim. Ama oklar peş peşe gelince, okumayı kesip rükûya vardım. Allâh’a yemin ederim ki, Allâh Rasûlü’nün korunmasını emrettiği bu mevkiyi kaybetme endişem olmasaydı, sûreyi yarıda bırakıp namazı kesmektense ölmeyi tercîh ederdim